2 Şubat 2010 Salı

VARLIK TİPLERİ 2

Araştırmacıların çalışmaları henüz bitmemiş olmakla beraber, genel mahiyette de olsa, uzaydan gelenlerin hiç değilse dış görünüşleri hakkında genel bir sınıflama yapacak kadar elde bilgi toplamış bulunuyoruz. Bu bölümde tamamen gözleme dayalı istatistiklerden çıkarılmış bir sınıflamayı sizlere nakletmeye çalışacağız.
 
Uzaydan gelenler insan, robot, hayvan yada herhangi bir gözlem-diski olsun; olaylarda hiçbir gelişigüzellik , rasgelelik bulunmamaktadır. Tam tersine uçan daire olayları, göründüğü ve anlayabildiğimiz kadarıyla bile, büyük bir şuurluluk arz etmektedir. Uzaydan gelenlerin, henüz tam olarak anlayamıyor olsak bile , tüm dünya insanlarını ilgilendiren bir amaca göre hareket ettikleri anlaşılmaktadır. Uçan daire olaylarını yöneten sistemin yada sistemlerin Dünya teknolojisinden çok ileri bir teknolojide bulundukları hususu da bu istatistiklerden anlaşılmaktadır.
 
Her canlının bulunduğu ortama uyması evrensel bir yasa. Dünyadaki canlılar dünya kurulalı beri fizik küfre olarak geçirdiği değişikliklere uymak üzere birçok farklılık göstermiştir. Bu değişimler, devamlı olarak değişmekte olan fizik ve ruhsal etkilere paralel olarak sürüp gitmektedir. Bunun tabii sonucu olarak, elbette ki bizimkinden çok daha değişik fizik ve ruhsal etkiler taşıyan maddesel ortamlarda çok değişik canlı tipleri bulunacaktır. Ama tuhaf olan şudur ki, belirli bir prototip (baş-gövde-kollar-bacaklar olmak üzere ) adeta, hiç değilse bizimkinden çok farklı olmayan maddesel ortamlarda muhafaza edilmiş. Hatta bu evrensel şekle robotlarda bile sadık kalınmıştır. Hatta uzaydan gelen robotlar o kadar gelişmiş görünmektedir ki, bunların hem dış görünüş hem de davranışlar bakımından şuurlu bir varlıktan ayırmak çok zordur. Bundan başka tamamen bizim gibi et ve kemikten yapıldığı belli olan varlıkların robot gibi hareket ettikleri de gözlemlerde geçmektedir.
 
Dünya dışı varlıklarla temas kuran şahıslardan ve de yakın gözlem raporlarından edinilen bilgilere göre gezegenimizi en çok ziyaret eden varlık grupları şunlardır:
 
PLEİADESLİLER
SİRİUSLULAR
ORİONLULAR
ZETA-RETİCULİLER
ARCTURUSLULAR
ANDROMEDALILAR
SANTORLAR
VEGALAR
NORDİKLER
MAVİLER
Dünya dışı varlık tipleri incelenirken anlaşılması gereken önemli noktalardan biri, tüm dünya dışı varlıkların insan görünümünde olmadığıdır. Farklı gezegen koşulları altında ve farklı atmosferik ortamlarda gelişen beden biçimleri, doğal olarak farklı görünümlerde olmaktadır. Bu nedenle evren, birbirine benzeyen ve benzemeyen sayısız yaşam formuyla doludur.
Ziyaretçiler arasında bizim galaksimizden olduğu kadar uzak galaksilerden gelenler de bulunmaktadır. Temasçılardan edinilen bilgilere göre, insanlarla iletişim kuran dünya dışı varlıkların yüzde 95’i pozitif bir kişiliğe sahiptirler. Bu uygarlıkların büyük çoğunluğu teknolojik ve ruhsal yapı yönünden insanlardan çok ileridedirler. Onlar, insanların özgür iradelerine saygı duyarlar ve evrimimize herhangi bir şekilde müdahale etmezler.
 

Pleiadesliler

Pleiadesliler, Dünyamızdan 400 ışık yılı uzaklıkta bulunan ve Yedi Kardeşler olarak da anılan Pleiades takımyıldızındaki Erra gezegeninden gelmektedirler. Bu varlıklar, fiziksel görünüş itibariyle insan ırkına benzemektedirler. Tam bir insan görünümünde olan Pleiadesliler genelde sarışın olmakla beraber, bazıları koyu renk saçlıdır. Gözleri genelde açık mavi ya da açık kahverengidir. Pleiadesliler arasında yaklaşık 1.50 cm. boylarında çok narin yapılı varlıklar olduğu gibi, 2 m. boyunda olanlar da bulunmaktadır. Bazıları kızıl saçlı ve açık tenlidir. Pleiadesliler insanlarla en çok ve sık temas kuran varlık tipidir. Pleiadesliler pozitif odaklı; teknolojik ve zihinsel açıdan ileri varlıklardır.

Siriuslular

 
Dünyamızdan 8 ışık yılı uzaklıkta bulunan ve köpek yıldızı olarak da bilinen Sirius, ileri bilince açılan boyutlar arası bir kapı niteliğindedir. Siriuslular teknolojik ve spiritüel açıdan bizden oldukça ileridir.
Siriuslular Pleiadesliler’e göre daha koyu renkte bir tene sahiptirler; ten renkleri açık kahverengiden çok koyu kahverengiye varan bir çeşitlilik göstermektedir. Çarpıcı bir göz yapısına sahiptirler; gözleri büyüktür ve hafifçe kesişmektedir.
Siriusluların atalarından bazıları uzak geçmişte gezegenimizle etkileşime geçmişler ve genetik projenin bir parçası olmuşlardır. Hatta bazıları kendi içlerinde genetik değişimlere uğramışlardır. Bu değişimler sonucu bazıları daha açık bir tene sahip olurlarken, bazıları ise genetik açıdan diğerlerinden çok daha farklı hale gelmişlerdir.
Siriusluların bazıları insana hiç de benzemeyen varlıklardır; daha çok böcek ve sürüngenleri andırırlar. Bunlar insan gibi memeli yaratıklar olmalarına rağmen, farklı bir görünüşe sahiptirler.

Orionlular

Orionlu varlıkların yaklaşık %75’i insan benzeri bir görünüme sahiptir; geri kalan %14 ise insanlara benzememektedir. Orionluların en belirgin özelliği gözlerinin benzersizliğidir. Oldukça keskin mavi gözlere sahip Orionlu varlıklarla temasa geçmiş pek çok insan bulunmaktadır. İnsan benzeri Orionluların %90’ı açık kahverengi tene sahiptir; geri kalan % 10 ise Kafkas tipli, açık renk saçlı varlıklardır.

Zeta Reticuliler

Bu insan benzeri varlıklar, Reticulum adını verdiğimiz güney takım yıldızındaki Zeta 1 ve Zeta II ikiz yıldızlarından gelmektedirler. Zeta Retucililer 1 m.- 1,5 m. boyundadırlar; genelde zayıf görünümlü, vücutlarına oranla büyük kafalı ve saçsızdırlar. Gözleri büyük ve kapaksızdır. Ağız, burun ve kulakları çok küçüktür. Zetalar, türlerini değiştirmek ve bugünkü hallerine gelebilmek için genetik mühendislik ve klonlamadan yararlanmışlardır. Zetalar dünyamızı sıkça ziyaret etmekte ve insanlar tarafından genellikle “gri varlıklar” olarak adlandırılmaktadırlar. Zeta Reticulilerin türlerinde değişime gitmeden önceki temel genetik özellikleri insan ırkına benzemektedir. Zetalar, dönüşümleri sırasında beden yapılarını da değiştirmişlerdir. Bu, onların neden dünyayı ziyaret ettiklerini ve genlerimizle ilgilendiklerini de açıklamaktadır. Dönüşümleri sırasında kendilerini duygulardan arındırmakla hata yaptıklarını düşünen Zetalar, yeni bir değişim için orijinal genlerini aramaktadırlar.

Andromedalılar

Spiritüel varlıklar olan Andromedalılar, Andromeda galaksisinden gelen çok eski, meleğimsi bir ırktır. Bu varlıklar, Pleiadeslilerin ve tüm insan evriminin liderleridir. Aynı zamanda tamamen farklı bir evrim kolu olan ve hem suda hem de karada yaşayabilen Cygnusian ırklarını da yönetmektedirler.

Arcturuslular

Bootes takım yıldızındaki kırmızı dev yıldız Arcturus, Dünyadan yaklaşık 36 ışık yılı uzaklıkta bulunmaktadır ve olağanüstü parlaklığı sayesinde Mart-Kasım ayları arasında kuzey yarım küreden görülebilmektedir. Arcturus uygarlığı, galaksimiz içindeki en gelişmiş uygarlıklardan biridir. 5. Boyutta bulunan Arcturus uygarlığı dünyanın gelecekteki prototipi olarak kabul edilmektedir. Arcturuslular, fiziksel olarak kısa boylu ve zayıftırlar. Boyları 90- 120 cm. arasındadır. Birbirlerine çok benzeyen bu varlıklar, bu durumun birbirleriyle kıyaslanmayı önlemesinden dolayı memnundurlar. Tenleri yeşilimsi renktedir. Büyük, badem biçimli gözleri vardır. 3 parmaklıdırlar. Arcturusluların gözleri, koyu kahverengi ya da siyahtır. Fakat görmelerini sağlayan ana organları, gerçekte gözleri değil telepatik bilinçleridir. İşitme duyuları ise telepatik özelliklerinden bile daha ileridir.

Vegalar

Vegalar, Dünya’dan yaklaşık 26 ışık yılı uzaklıkta bulunan Lyra takımyıldızındaki en parlak yıldız olan Vega’dan gelmektedirler. Bu varlıklar 1.80- 2.10 cm boylarındırlar. Kalın ve dayanıklı derileri vardır. Vegaların temel saç renkleri siyahtır; fakat aralarında koyu kahverengi saçlılar da bulunmaktadır. Bazı Vegaların ise çok az saçı vardır ya da hiç saçı yoktur.
Vegalar iki sınıfa ayrılmaktadır. İlk sınıftaki Vegalar insan benzeri varlıklardır. Oldukça çarpıcı gözleri vardır, fakat Zetalardan farklı olarak gözkapakları mevcuttur. İkinci tür Vegalar ise insana benzememektedirler. Böcek ve sürüngenleri andıran bir görünümleri vardır. Bu sınıftaki Vegaların saç renkleri genellikle yeşilimsidir. Derilerinde ve kanlarında bulunan bakır, vücutlarına yeşil bir renk vermektedir.

Santorlar

Santorlar, Dünyamızdan yalnızca 4.2 ışık yılı uzaklıkta bulunan Alfa Merkezi Sistemi’ndeki en yakın komşularımızdır. Santorlar, teknolojik ve ruhsal açıdan bize yakın güneş sistemlerindeki en gelişmiş medeniyetlerden biridir. Siriuslular, Pleiadesliler ve Venüslülerle aralarında yakın bir bağlantı bulunmaktadır.
Alfa Merkezi Sistemi, 3 yıldızdan oluşmaktadır; bunlar astronomik literatürde Alfa A,B,C olarak adlandırılmaktadırlar. Bunlardan Alfa C yıldızı güneş sistemimize en yakın olanıdır.
Santorlar, diğer medeniyetlerle birlikte, özellikle son 4000 yıldır dünyadaki evrimi izlemekte, ve insanlara evrimlerindeki bir sonraki adım olan Yeni Çağa geçişlerinde yardım etmektedirler.
Santorların teknik yetenekleri hayal edebildiğimizin çok ötesindedir. Devasa uzay gemilerinin yapımı ve yıldızlar arası seyahat, ancak Santorlar’ın da sahip olduğu maddeleşme ve madde boyutundan ileri bir boyuta geçme yeteneği ile mümkündür.
Nordikler Nordikler, geldikleri yıldız sistemini hiçbir zaman açıklamamışlardır. Oldukça güzel görünümlü varlıklardır; sarı saçlıdırlar, bu yüzden çoğu kez “sarışınlar” olarak adlandırılırlar. Gözleri koyu mavi renktedir. Boyları 1.50- 1.80 cm arasında değişmektedir. Nordikler, Dünyadaki sorunları çözmek için uğraşmaktadırlar. Kendilerine değil de başkalarına odaklanan varlıklarla çalışmayı tercih ederler.

Maviler

Maviler de Nordikler gibi hangi yıldızdan geldiklerini açıklamamaktadırlar. Kısa boylu varlıklardır ve yarısaydam, mavimsi bir tenleri vardır. Gözleri büyüktür ve badem biçimindedir. Oldukça spiritüel varlıklardır ve her insanın kendi yolunu takip etmesi gerektiğine inanırlar.




















KAÇRILMA OLAYLARI

İNSAN KAÇIRMALAR - GEMİLERİN İÇİNDE
UFO’lar tarafından kaçırılanlar , kendilerini ilk olarak antreye benzeyen küçük , karanlık bir odada bulurlar. Fakat kısa bir süre sonra kendilerine çeşitli yöntemlerin uygulanacağı daha büyük odalara alınırlar. Bu odalar , duvarlardaki gizli aydınlatmalar ile biraz sisli fakat oldukça aydınlık bir görünümdedirler. Bazen ortam karanlık , serin ve nadiren de kötü kokulu olabilir. Duvarlar ve tavan kavisli , genellikle beyazdır. Zemin ise koyu renkli , bazen siyah renklidir. Çeşitli katlar ve girintilerden oluşan yapının duvarları bilgisayara benzeyen aletlerle çevrilidir. Eşyalar oldukça azdır ve tamamen vücudu destekleyen tarzdadır.
İçerisi genellikle steril , serin , mekanik ve hastane görünümlüdür. Kaçırılan kişiler geminin içinde çeşitli işlerle meşgul haldeki uzaylı yaratıklarla karşılaşabilirler.
Uzaylılar , çeşitli şekillerdedir. Uzun yada kısa olabilseler de genellikle parlak , saydam varlıklardır. Çoğunun vücudunda tamamen olmasa da saydamlıklar vardır. Sürüngene benzeyenlerin genellikle mekanik işlerle ilgilendiği görülmüştür. En çok karşılaşılan yaratık tipi , 3-4 feet uzunluğunda küçük insansılar olan “ GRİLER “dir.
Bu yaratıkların armuda benzeyen büyük kafaları , 3-4 adet uzun parmaklı uzun kolları , ince gövdeleri ve uzun ince bacakları vardır. Bazı istisnalar dışında cinsel organları görülmemiştir. Vücutlarında herhangi bir tüy ve kulakları yoktur.
Basit görünümlü burun delikleri vardır. Her hangi bir duygu yansıtmayan ağızları ince bir çizgi halindedir ve açıldığı nadiren görülür. En belirgin özellikleri kocaman yuvarlak ve siyah gözleridir. Bu gözlerin içinde göz akı yada göz bebeği bulunmaz. Gözlerinin insanı etkileyen bir gücü vardır. Kaçırılan kişiler bu gözlere baktıklarında, sanki içlerini görüyorlarmış gibi gelir ve de kendini kaybetme hissi yaşadıklarının belirtiyorlar.
Yaratıklar birbirleriyle telepati yoluyla haberleşiyorlar. Genellikle tek parça , oldukça sade benzeri bir giysi giyiyorlar. Giysilerinin üzerine başlarını örten bir başlık oldukça yaygın.
YAPILAN İŞLEMLER
Gemilerde , kaçırılan kişilere uygulanan işlemler iki guruba ayrılabilir. Fiziksel işlemler ve gözleme dayalı işlemler.
Kaçırılanlar genellikle çıplak bir halde saatlerce süren incelemelere maruz kalırlar. Uzaylılar öncelikle büyük siyah gözleriyle dikkatlice bakarak uzun süre insan vücudunu incelerler. Bu inceleme sırasında kişiler sanki beyinlerindeki her bir düşüncenin ayrı ayrı incelendiğini hissettiklerini söylerler. Daha sonra çeşitli aletler yardımıyla vücutlarından saç, deri ve benzer örnekler alınarak incelenir.
Kullanılan aletler vücudun her parçasını incelemek için özel olarak tasarlanmıştır ve bunlarla burun , sinüsler , gözler , kulaklar , kollar , bacaklar , ayaklar , karın , jenital organlar ve bazen de göğüs bölgesi incelenir. Bazı durumlarda kaçırılan kişinin beynine ameliyat yapıldığı ve sinir sistemine müdahale edildiği belirtilir. Bunların yanında uzaylıların en çok önem verdikleri kısım insanların üreme organlarıdır.
Kullandıkları aletlerle karın bölgesinden yada jenital organlardan girerek erkeklerden sperm , kadınlardan yumurta örnekleri alırlar. Bu işleme maruz kalanlar uzaylılar tarafından hamile bırakıldıklarının , daha sonra bu ceninlerin vücutlarından alındığını iddia ederler. Ayrıca bu kişiler, vücutlarından alınan ceninlerin geminin çeşitli bölümlerinde bir takım işlemlere maruz bırakıldığının ve daha sonra bunlarla uzaylı-insan karışımı melez bir ırk yaratıldığına şahit olduklarını belirtirler. Gemi içerisinde bu yöntemle büyütülmüş çocuk, genç ve yetişkin kişiler bulunur ve uzaylılar bu insanların bizim özelliklerimizi taşıdığı açıkça bellidir.
Sonuç olarak , kaçırılan kişiler üzerinde uygulanan bu fiziksel ve biyolojik çalışmaların , uzaylıların genetik mühendislik yöntemleriyle insan-uzaylı karışımı melez bir ırk yaratma amaçlarıyla ilgili olduğu anlaşılmaktadır.
BİLGİLENDİRME VE BİLİNÇ KAYBI
Kaçırılma olayları ile ilgili diğer bir önemli teori de , uzaylıların , kaçırdıkları insanların bilinçlerini geliştirdikleridir. Uzaylılar , uyguladıkları yöntemlerle bu insanların duygusal ve ruhani yapılarını geliştirerek onların hayata bakış açılarını , düzen ve barış hakkındaki görüşlerini olumlu yönde değiştirmişler , bu insanlara , yaşadıkları dünyadaki şiddet ve yok etmeye dayalı bilinci engelleme amaçlı sorumluluklar aşılamışlardır.
Bu prosedür, uzaylılarla insanların zihinsel bir bağ kurarak bilgi aktarımı ve bu görüntülerin gemideki monitör benzeri cihazlardan diğer kişilere de gösterilmesi şeklinde gerçekleştirilmiştir. Bu görüntüler arasında yer alan , dünyanın nükleer bir felaket sonucu yok olması , uçsuz bucaksız , kurak ve üzerinde yaşanılamayacak haldeki yer yüzü görüntüleri ve dev depremler , ateş fırtınaları , sel baskınları sonucu dünyanın kıyamete benzer bir durum yaşaması , hatta dünya yüzeyinin kırılarak dünyanın yarılması , İzleyen insanları , barışı sağlamazsak gelecekte karşılaşabileceğimiz tehlikeler hakkında bilinçlendirmiştir.
Uzaylıların söylediğine göre insan ırkı , onların varoluşunu kabullenmeye henüz hazır değil .Eğer toplu bir temas yaşanacak olsa , normal hayatımızda tanımadığımız , anlamadığımız , bizden farklı olan herkese davrandığımız gibi onlara da düşmanca davranacak , evrensel barış için yapılan bütün çabalar sonuçsuz kalacaktır ..
Uzaylı varlıkların istedikleri yaşam biçimimizi değiştirmek değil , insanlara evrensel bir bilinç hakkında bilgiler vererek onların doğru olan yaşama biçimini seçmelerine yardımcı olmaktır.
Bazı kişilere dünyanın kaderi , insan zihninin kontrolü hakkında ve benzer şekilde evrimleşerek ‘iyi’ yada ‘kötü’ hallere gelmiş başka ırklar hakkında bilgiler verilmiştir.
FİZİKSEL ETKİLER Kaçırılanların maruz kaldığı fiziksel müdahaleler önemlidir. Bu insanlar , vücutlarında ortaya çıkan kesik , çürük ve yara izlerinin gemide yaşadıkları işlemler sonucu ortaya çıktığından şüpheleri olmadığını söylüyorlar. Ayrıca bir çok kadın tanık , kaçırılmadan önce hamile olduklarını , gemide uygulanan işlemlerden sonra hamileliklerinin sona erdiğini belirtiyor. Bu deneyimleri yaşayan bir çok kişi , sonraki yaşamlarında elektrikli aletlere dokunduklarında bu aletlerin düzgün çalışmamaya başladığını görmüş.
Kaçırılma olaylarında sıkça rastlanan bir durum da , uzaylıların bir takım izleme aygıtlarını bu insanların vücuduna yerleştirmeleri. Bu aygıtlar özellikle kafatasının içine yada burun gibi bölgelere yerleştiriliyor. Böylece temas kurdukları bu insanları 24 saat izleyebiliyorlar. Bu aygıtlar deri altına yerleştirilen küçük nodüllere benziyorlar .Bazı vakalarda bu türden izleme aygıtları bulunmuş ve elektromisroskobik ortamda analizleri yapılmıştır.
KAÇIRMALARIN DEVAMI VE YERLEŞTİRİLEN CİSİMLER
Kesin olan bir şey var ki , kaçırılma olayları bunu yaşayan insanların hayatlarını tamamen değiştiriyor. Bu tür karakter değişiklikleri dört şekilde gerçekleşiyor:
İlk olarak , kaçırılan kişilerin maruz kaldıkları işlemler , kendi rızaları dışında kaçırılmaları , paralize edilmeleri ve tanımadıkları varlıklar tarafından kobay olarak kullanılmaları bu insanların ruhsal yapılarını sarsmaktadır.
İkinci ; kaçırılan kişiler , hayatları boyunca yalnızlık ve çevresine yabancılık hissediyor. Çevrelerindeki insanlarla uyum sağlayamıyor ve onlardan dışlanmış , farklı hissediyorlar.
Üçüncü olarak , bu insanlar daha önceden inandıkları bilgilerin ve fizik kurallarının inanılmaz derecelerde alt edildiğini görünce bir çeşit şok yaşıyorlar. Hayatları boyunca evrende yalnız oldukları düşüncesi ile yetişmiş olan bu kişiler , bizden daha ileri teknolojilere ve zekaya sahip uygarlıkların varlığını kabullenmekte güçlük çekiyorlar.
Son olarak , Kaçırılmaları sırasında maruz kaldıkları incelemeler , yaşamları boyunca karşılaşacakları rahatsızlıklar yaratabilmekte. Bu rahatsızlıklar , vücutlarında ameliyat edilen bölgelerde oluşan ağrılar , baş ağrıları , ürolojik, jenital sorunlar , sinüslerde rahatsızlıklar , cinsel işlev bozukluklarının yanı sıra hastanelerden , iğneden korkma , kapalı yerde kalamama gibi psikolojik rahatsızlıklar olarak ta ortaya çıkabiliyorlar.
ZİHİNSEL DEĞİŞİMLER
İnsanlar ve uzaylılar arasında gelişen ilişkiler akıllara uzaylıların düşüncelerinin ne olduğu sorusunu getiriyor. Bu yaratıklardan insanlarla temas kuranların iyi ve barış amaçlı oldukları gibi buraya gelmeseler de savaşçı , kötü niyetli yaratıkların varlığından da bahsediliyor. Özellikle ‘griler ‘ denilen yaratıklar insana fizik ve davranış olarak benziyorlar.
Sonuç olarak kaçırılan kişiler zorluklarla karşılaşsalar da edindikleri deneyimlerle , evrendeki kozmik dizayn içerisindeki yerleri ve yaşadıkları gezegenin sistemi ile barış ve uyum içerisinde yaşamak konusunda bilgiler sahibi kişiler oluyorlar. Yaşamın kendisine duyulan saygı ve doğanın gizemli yapısının bir parçası olma bilinci , dünyanın içinde bulunduğu çevresel kriz ve duyarsızlık ortamında bizlere bir umut ışığı olabilir.

THK' YI ALARMA GEÇİREN OLAY

ÜRK HAVA KUVVETLERİNİ ALARMA GEÇİREN U F O KARŞILAŞMASI!
 Em. Pilot Binbaşı; “O kadar süratli hareket ediyor ve manevralar yapıyordu ki, teknolojisi, ve sürati bilinen hiçbir şeye kesinlikle uymuyordu!”
UFO’lar hemen her ülkede değişik sosyal çevrelerden ve mesleklerden insanlar tarafından rapor edilmekteler.
Bu gruplardan en önemlilerinden biri de , hava objelerini, meteorolojik oluşumları ve atmosferik fenomenleri çok iyi bilen ve bunları sürekli deneyimleyen askeri ve sivil pilotlar..
Mesleki bilgilerinden ve hava objelerini çok iyi tanımalarından dolayı Pilotların UFO gözlemleri ayrı bir değer ve önem kazanmakta.
Türkiye’de de askeri ve sivil pilotlarımızın UFO ‘larla karşı karşı karşıya geldikleri çok önemli “yakın karşılaşma”olayları yaşanmakta. Bu olayların tanıklarından Em. Pilot Binbaşı Süleyman Tekyıldırım Hava Kuvvetlerinde görevliyken yaşadığı ve hala gizlenen olayı Haktan Akdoğan’a anlattı.
H: Süleyman Bey bize kısaca kendinizi tanıtırmısınız..
S: 1938 doğumluyum, 1961 Hava Harp Okulu mezunuyum. Hava Kuvvetlerinde pilot olarak,
Av pilotluğu görevinde bulundum. Şuan da 20 bin saatin üzerinde uçuş deneyimim var. Hava Kuvvetleri ve daha sonra da THY olmak üzere toplam 20 bin saatin üzerinde uçuşum bulunmakta. Hava Kuvvetlerinden Binbaşı olarak emekli oldum ve daha sonra uzun yıllar THY’ larında görev yaptım..
H: Bu yaşadığınız önemli deneyim 1968 yılında Hava Kuv. Yüzbaşı olduğunuz dönemde olmuştu sanırım..
S: Evet, olayın olduğu yılda kıdemli Yüzbaşıydım. Bandırma 161. Filo Hava Üssünde görevliydim. O gün arkadaşım Hami Yüksel’le (şuan kendisi hala THY Kaptan Pilotu olarak görev yapmakta) alarm pilotu görevindeydik. O gün alarm konumunda bize talimat verildi ve 2 uçak olarak kalktık.
H: F-5 uçakları kullanıyordunuz değil mi o dönemlerde?
S: Evet, 2 F-5 ‘le havalandık Hami Yüksel ve ben. 2.7.0 başta uçmamız istendi. Mahiyeti, batıdan izinsiz olarak bir girişin olduğu ve teşhis edilemediği için bizim hedefi gözle görüp, tarif etmemiz istendi.
H: Yani Türk Hava sahasına izinsiz bir cisim, bir araç girdiğini, bu cismin ne olduğunu teşhis etmeniz için sizi avcı uçaklarla görevlendirdiler..
S: Evet, 20 bin fite tırmandık. Hedefi teşhis ettiğim zaman Edirne’yi geçmiştik. Hedefi gördüğümü söyledim. Hedefi takip etmem istendi. Hedefe yaklaşmak üzereyken, ne olduğu sorulduğunda, cismin ters dönmüş bir ampule benzediğini söyledim. Ve gri renkte bir hedefti.
Daha önce, Hava Kuvvetleri Merzifon’dayken önlemiş olduğum Meteoroloji balonları vardı, 2 defa önlemiştim bu balonlardan. Bu cismin bir meteoroloji balonu olduğunu söyledim.
Merkezden devam edin yaklaşmaya dediler, cisme doğru yaklaşırken, cisim aniden sola ve yukarı o kadar süratli bir şekilde dönüş yaptı ve yükseldi ki, bunu gözle bile takip etmek imkansızdı!
H: O zaman anladınız, cismin balon olamayacağını...
S: O anda cismin balon olmasının imkansız olduğunu anladım, balon değil bu dedim. Bu mutlaka çok süratli bir cisimdi. Ve iki arkadaş, yedek tahkikate geçmek suretiyle cismi takip etmeye başladık. Ses hızının 1.5 misli süratinde uçabilen uçaklardaydık ben ve arkadaşım Hami Yüksel.
H: Hava şartları nasıldı acaba?
S: Hava, havacılık tabirine göre tamamen “clear” yani çok net, açık bir havaydı. Sis, pus gibi görüşü azaltan hiçbir etken yoktu. Cisim olağanüstü süratle yer değiştiriyordu. Sağa yukarı, yukarıya, sola...O kadar süratli yer değiştiriyordu ki, şimdiye kadar gördüğümüz hiçbir cisme benzemiyordu. 45 bin fite kadar tırmandık, bizim uçağımızın tavanı 45 bin fittir..
H: Daha fazla yükselemiyor uçağınız?
S: 45 bin fitin üzerinde görev yapamaz hale geliyor uçak..Cisimse, sağa, sola, yukarıya , aşağıya olağanüstü manevralarla hareket ediyordu. 90 derece dönüşler, sert ve inanılmaz manevralardı bunlar..
H: Yani yaptığı manevralar bizim teknolojimizle yapılabilecek manevralar değil..
S: Kesinlikle değil! Yıl 1968. Şuan da bile böyle manevralar ve sürat yapabilecek dünyada hiçbir teknoloji yok. Son derece süratliydi. Sanki bizimle oyun oynar gibiydi, yakın angaje olmak imkansızdı. Biz tavanımıza kadar yükseldikten sonra, mesleğimin dürtüsüyle bir el top ateşi yapmak istedim. Bu düşüncemi de sesli hale getirdim.
H: Duydular tabii sizi Merkezden..
S: Evet, telsizden, operasyon merkezinden görevli subay; “ kesinlikle ateş edilmeyecek, emirdir bu!” dedi. Ve “derhal üssünüze dönün göreviniz bitmiştir” dediler.
Üsse döndüğümüz zamanda, Türkiye’deki tüm hava meydanlarına alarm verilmişti.
H: Demek birçok radar skoplarında cismi tespit ettiler ve konuşmalarınızda duyuldu..
S: Evet, Merkezle konuşmalarımızın hepsi harici butonla yapıldığı için, etraftaki bütün radarlar ve sistemler bizi duyuyorlardı. Alarm verilmesinin sebebi, olayın ne kadar büyük ve önemli olduğunun farkına vardıklarından dolayıdır. Yoksa neden alarm verilsin ki bütün illere..
H: Elbette. Peki sayın Tekyıldırım, bu cismi çok net bir şekilde gündüz ve açık bir havada 2 deneyimli pilot olarak gördünüz. Cismin inanılmaz süratine ve manevralarına tanık oldunuz.
Çok deneyimli ve tecrübeli bir pilotsunuz, bilinen hiçbir teknolojiyle bağdaşıyor mu karşılaştığınız bu cismin manevraları ve hızı?
S: Kesinlikle bağdaşmıyor efendim..Bu kesinlikle dünya dışı kaynaklı bir araçtı..Ben ve arkadaşım eminiz bundan. Bizim o anda uçtuğumuz uçakla, yani F-5’lerle sesten 1.5 misli
süratle hareket etmekteydik, o cismin süratiyse belki bizden bin misli daha fazlaydı.
O kadar süratli hareket ediyor ve manevralar yapıyordu ki, teknolojisi, ve sürati bilinen hiçbir şeye kesinlikle uymuyordu..
H: Yaşadığınız bu önemli olayla ilgili herhangi bir resmi açıklama yapılmadı tabii her zaman ki gibi...
S: Hayır, bu olay basına ve halka açıklanmadı, resmi raporlar ve olayla ilgili bilgiler açıklanmadı, hala gizlenmekte.
H: Teşekkür ederiz sayın Tekyıldırım, bu önemli deneyimi bizimle ve Türk halkıyla paylaştığınız için.
Umarız bu açıklamalarınız “UFO Gerçeği” konusuna önyargıyla bakan veya bu önemli gerçeği kendi halkından saklamaya çalışan birtakım çevrelere örnek olur.

500 KİŞİLİK TOPÇU ALYININ GÖZLEMİ -THK-

Dünyanın her tarafında artarak devam eden UFO gözlemleri ve karşılaşmaları değişik sosyal çevrelerden ve mesleklerden insanlar tarafından rapor edilmekte. Bu gruplardan en önemlilerinden biri de , özel eğitim görmüş üst düzey askeri kuvvet mensupları.
Türkiye’de de, askeri çevrelerden UFO’larla yakın karşılaşma deneyimi yaşamış değerli subaylarımız var. Bunlardan biride Emekli Yarbay Bülent Platin. Sayın Platin, 500 den fazla askerden oluşan topçu alayıyla birlikte yaşadıkları UFO olayını Sirius UFO Uzay Bilimleri Araştırma Merkezi yetkililerine anlattı;
Em. Yarbay Bülent Platin: “Ben, 2001 yılında Türk Silahlı Kuvvetlerinden Yarbay rütbesiyle emekli oldum.
1983 yılında Topçu Teğmen olarak, Edirne İl’i Keşan ilçesinde görev yapmaktaydım. Birliğimiz Keşan ilçesinin İzzetiye köyü yakınında konutlanmıştı. O zamanki adı: “4. Piyade Tümeni Topçu Alayı” idi.
Size 1983 yılı Mayıs ayında gözlemlediğimiz uçan daire olayını anlatmak istiyorum. Ben Tabur nöbetçi subayı idim. Akşam yoklaması alınmak üzere 17:30 da bütün birlikler toplanma alanına gelmiş ve akşam yoklaması alınmıştı. Hava henüz daha kararmamış, gün ışığındaydık. Yoklama alındıktan sonra, akşam yemeğine gitmek üzere birlikler serbest bırakılmıştı. Bu sırada askerler koşarak benim yanıma gelerek “Komutanım, yukarıya bakar mısınız?” diye beni ikaz ettiler ve bana, havada asılı gibi hareketsiz duran disk şeklindeki garip cismi gösterdiler.
Ben hemen onun bir uçan daire olduğunu anlamıştım. Cisim, şekilde de görüldüğü gibi disk şeklinde idi ve ortasında başka bir daire şeklinde bölüm vardı. Kuyruğu, kanatları yoktu, dünyada bilinen hiçbir uçan araca kesinlikle benzemiyordu. Bize ve yere çok yakındı. Havada mesafe tahmini yapmak zor ama yaklaşık bir kilometreden daha az bir mesafe vardı aramızda. Cismin çapının 40-50 metre kadar olduğunu tahmin edebiliyordum. Cismin içindeki daire altı eşit eşit parçaya bölünmüş ve sırasıyla bir parçası ışıklı, diğer parçası ışıksızdı. Yani üç bölümünde ışık vardı.
Ben askerklere hemen bir fotoğraf makinesi getirmelerini söyledim. Bu arada biz, (ben ve 500’den fazla asker) çıplak gözle seyretmeye devam ediyorduk. Tüm alaydaki askerler, hepimiz çok etkilenmiştik ve şaşkınlıkla cismi izliyorduk. Saat 17:50 suları idi. Bir asker bana bir el dürbünü getirdi. Ben dürbünle seyretmeye devam ediyordum. Bu arada cisim yerinde duruyordu, havada öylece asılı durmaktaydı. Bir kağıda resmini çizmeye başladım. İç bölümde ışık yanan yerleri çizerken, ışık yanan yerin her başımı kaldırıp baktığımda yer değiştirdiğini fark ettim. Sanki ortadaki disk dış bölümden bağımsız olarak dönüyor gibiydi. Bu garip cismi izlememiz 5-10 dakika kadar devam etti. Bu arada askerler fotoğraf makinesi bulamadıklarına dair bana haber verdiler.
Cisim hareketsiz durduktan sonra, daha sonra gökyüzünde yukarıya doğru hızla küçülmeye başladı. Ama hiçbir ses, ışık, duman ve jetlerin çıkardığı gibi iz falan çıkarmıyordu. O kocaman cisim sessiz bir şekilde gökyüzünde küçük bir nokta olup, gözden kaybolana kadar cismi dürbünle takip ettim.
O andan itibaren uçan daire olup olmadığına dair içimde olan şüphe tamamen kaybolmuş ve varlıklarından emin olmuştum. Çünkü gözlemimi tek başıma yapmamıştım, gün ışığında gözlemlemiştik ve en az 500 asker birden gözlemlemiştik.”
Birleşmiş Milletler Haberalma Özgürlüğü Kanunu ve İnsan Hakları Beyannamesi gereğince, kamuoyunun bilgisine sunarız... SİRİUS

51.BÖLGE (AREA 51) RESMİ TANIK

BOB LAZAR
1989 yılında Bob Lazar adında bir fizik mühendisi, Las Vegas televizyon istasyonlarından biri olan KLAS’da bir basın açıklaması yapmış ve S4 Bölgesi’nde UFO’ları yeniden oluşturmayla ilgili mühendislik projesinde görev almış olduğunu iddia etmişti. UFOların yerçekimini itici güç sistemine dayalı motorları üzerinde çalışmalar yaptığını söyledi. Bunların güç kaynakları bir anti-madde reaktörüydü.
Lazar orada kendisine gösterilen uzay aracın bizim medeniyetimizden binlerce yıl daha gelişmiş seviyede bir teknolojiye sahip olduğunu ancak görünüşe göre bizlerden daha kısa varlıklar için yapıldığını vurgulamıştır. Lazar açıklamalarına ayrıca adı geçen bölgede dünya dışı varlıklara ait 9 adet disk şeklinde uzay aracı olduğunu da eklemişti:
Bu disklerden bir tanesi İsviçreli Eduard Billy Maier adındaki temasçının 1970 yılı ortalarında fotoğraflarını çekmiş olduğu ve Pleiades takım yıldızından geldiği iddia edilen araca benziyordu.
Lazar, takip eden aylarda kendisiyle yapılan röportajlarda, hikayesini daha ayrıntılı bir şekilde anlatmış, 51. bölgede bulunan birbirlerinden tamamen farklı disk şeklindeki 9 araç için yakıt olarak 223 gramlık –o zamanlarda henüz keşfedilmemiş bir element olan– element 155’in kullanıldığını açıklamıştı:
Bu element daha çok yanık turuncu renginde olup çok yumuşaktır. Öyle ki tırnağınızla üstüne çentik bile atabilirsiniz. Ancak çok ağırdır. Elementin bir parçasını kaldırdığınızda onun kurşun olmadığını hemen söyleyebilirsiniz. Şaşırtıcı derecede ağırdır.
Las Vegaslı bir araştırmacı-gazeteci olan George Knapp Lazar’ın geçmiş iş yaşamı araştırmış ve önceden gerçekten de Los Alamos’ta yaşadığını ve oradaki Las Alamos Ulusal Laboratuarı’nda fizikçi olarak çalıştığını doğrulamıştır. Ayrıca Lazar’ın iddia ettiği dönemlerde 51. Bölge/S4’de çalıştığını yasal olarak da onaylanan çalışma kayıtları, Donanma İstihbarat Departmanı’ndan sağlanmıştır.
Lazar’ın fizik, elektrik mühendisliği ve itici güç sistemleri alanlarındaki sağlam ve güvenilir geçmişi nedeniyle kendisiyle pek çok görüşmede bulunulmuştur. Bugüne kadar işi, üssü, çalışma arkadaşları ve yapımı oldukça zor olan uzaylı araçları hakkında çok detaylı tarifler ve bilimsel bilgiler sunmuştur.
HAVA İSTİHBARAT MERKEZİ ÜYESİ ANLATIYOR:
51. Bölgede görülen disk şekilli cisimlerle ilgili diğer bir olay, bir Hava Kuvvetleri emeklisi olan gazeteci Robert Dorr tarafından bildirilmiştir. Dorr, 1953 yılı Nisan ayında Nellis test üssünde görev yapan Hava Teknik İstihbarat Merkezi takımının bir üyesinin, kendisine, yeniden düzenlemesi yapılmış bir uçan dairenin görgü şahidi olduğunu ihbar ettiğini belirtmişti. Cismin tanzimi, söylendiğine göre, Doğu Kıyısında gerçekleştirilmişti.
“O, 8,5 m. çapında kusursuz bir diskti. Kalınlığı çemberin çevresinde 30 cm.den başlarken ortaya doğru 3,5 metreye ulaşıyordu. Savaş uçaklarınkine benzer yükseltilmiş bir kokpiti, hemen altında da onu çevreleyen 150’ye 150 cm. uzunluğunda ve 2 metre yüksekliğinde bir alan vardı. İtici güç sistemi tamamen mahvolmuştu, aygıtlar ve elektrik tertibatı tanıdık materyalleri içermesine rağmen neredeyse anlaşılmaz görünüyordu. Cisim, dünyanın yörüngesindeki bir ana gemi tarafından yönetilmek üzere dizayn edilmiş küçük bir araç olduğu kanısını uyandırıyordu. Boyutlarından ve hasar görmüş oturma yerlerinden anlaşılabileceği üzere, içinde görünüşe göre insan benzeri uzuvlara sahip 2 mürettebatı taşıyabilecek şekilde tasarlanmıştı, ancak bunlar çok daha kısa boylu varlıklar olmalıydı. Bu aracı bir insan pilotun sığabileceği şekilde tekrar dizayn etmek aylar sürmüştü.”
DAHA ÇOK TANIK:
Atomik Enerji Komisyonu’ndan ‘Q’ tipi [çok gizli bölgelere giriş izni] ve servisler arası Top Secret (Çok Gizli) geçiş iznine sahip Mike Hunt 1960’lı yıların başında 51. Bölge’de, radar bakımıyla meşgul olduğu sırada disk şeklinde bir hava aracını gördüğünü itiraf etmiştir.
Yeminli ifadesinde “sadece bir kere UFO gördüm” diyen Hunt şöyle devam etmiştir: “Araç, binaların arkasına yarı saklanmış bir şekilde yerde duruyordu. İlk gördüğümde, kuyruğunun ve kanatlarının olmadığını fark edene kadar onun küçük bir özel uçak olduğunu düşünmüştüm. Ondan yarım mil kadar uzaklıktaydım ve bu uzaklıktan gördüğüm kadarıyla araç yaklaşık 6 ya da 9 metre çapındaydı ve cilalı parlak alüminyumdan ziyade kalay ve kurşun karışımı gibi bir renkteydi.
Hunt, birçok kere uçan daire kalkarken ya da inerken orada bulunduğunu, fakat onu izlemesine hiçbir zaman izin verilmediğini kaydetti. Ayrıca, Tonopah yakınlarındaki radar istasyonunun kuzey ucunda görev yapan radar operatörü Richard Shakleford da Hunt’a, test alanının üzerinde sık sık UFOları gördüğünü fakat kendisine onları görmezden gelmesi emredildiğinden bahsetmiştir.
Mike Hunt, o sıralarda 51. Bölgede –‘Kırmızı Işık Projesi’ ya da ‘Kırmızı Işık’ olarak bilinen- uçan dairelerle ilgili son derece gizli bir programın yürütüldüğünü biliyordu. Hunt, ayrıca kendisinin etrafta herhangi bir şey görüp görmediğine dair sorgulandığını da eklemiştir... “Her ne görmüş olursam olayım, orada gördüklerimle ilgili en ufak birşey dahi konuşursam başımın büyük belaya gireceği sıkça hatırlatılıyordu. Oradaki güvenliğin ne kadar sıkı olduğunu asla tarif edemem.”
1989 yılından beri, Japonya’dan da olmak üzere birçok uzak yerlerden gelen pek çok kişi ve haber ekibi, 51. Bölge üzerinde yerçekimine karşı yaptıkları hareketleri, manevraları ve kapasiteleri ile ordunun geleneksel araçlarının çok ötesinde bir teknoloji sergileyen, garip, parlak araçları fotoğraflamış ve kameraya almışlardır.

UFO TEKNOLOJİSİ
Bugün için gerçek anlamda yakın yıldızlar ve galaksiler arasında bir şehirden diğerine yol almak kadar hızlı yolculukları düşlüyorsak ışık hızı bariyerini dolayısıyla bizi ve hız limitlerimizi sınırlayan/belirleyen zaman ve boyut faktörünü aşacak uzay araçlarına ihtiyacımız olacaktır. bu anlayış içerisinde derin uzay yolculukları ve zamanda yolculuk konusunda ciddi adımlar atmaktan söz edeceksek bir üstuzay yolculuğunu düşünmüş olmamız gerekir..üst uzay bizim toplumumuz için hala büyük bir sırdır ve henüz albert einstein üstadın genel görecelik ve yüzyılın kuantum fiziği ufkunda beliren kurt delikleri kuramları çerçevesinde anlaşılmaya çalışılan bu gerçek henüz tam olarak kabül görmüş ve anlaşılmış değildir.

Bob Lazar 'ın hikayesi: Bob Lazar nevada'daki ünlü 51.bölge'de bulunmuştu. Aslında bir fizik uzmanı olan lazar, ABD hükümeti tarafından resmen görevlendirilmişti. Lazar'ın ifadelerine göre bu gizli üs'deki hangarların içinde ufo benzeri uçan disklerin deneyleri yapılıyor ve uçuş prensipleri deneniyordu. lazar; disklerin uçabilmesi için adına ''yerçekimi amplifikatörü'' denen bir aygıt geliştirilmişti. Aygıtın planları dünya dışı canlılar tarafından hazırlanmıştı. iki tür ufo vardı, birisi ''omicron'' adı verilen bir gezegen veya bir yıldız çevresinde kısa yolculuklar yapabilen diskti. ''delta'' adlı diğer tip ise, uzay-zaman alanı içinde hareket edebilen ve bu şekilde yıldızlar ve galaksiler arası yolculuk yapabilen olağan üstü bir araçtı.bu diskler ve araçlarla ilgili bilgi vardı ve uygulanıyordu.

1989 yılında bob lazar adında bir fizik mühendisi, Las Vegas televizyon istasyonlarından biri olan Klass’da bir basın açıklaması yapmış ve s4 bölgesi’nde ufo’ları yeniden oluşturmayla ilgili mühendislik projesinde görev almış olduğunu iddia etmişti. ufoların ''yerçekimini itici güç sistemi'' ne dayalı motorları üzerinde çalışmalar yaptığını söyledi.iki mıknatısın birbirini itmesi yada çekmesi gibi yerçekimi dalgalarının tersi bir dalgada yerçekimine karşı kullanılabilmekteydi. bunların güç kaynakları bir anti-madde reaktörüydü.

lazar orada kendisine gösterilen uzay aracın bizim medeniyetimizden binlerce yıl daha gelişmiş seviyede bir teknolojiye sahip olduğunu ancak görünüşe göre bizlerden daha kısa varlıklar için yapıldığını vurgulamıştır. lazar açıklamalarına ayrıca adı geçen bölgede dünya dışı varlıklara ait 9 adet disk şeklinde uzay aracı olduğunu da eklemişti:
“bu disklerden bir tanesi isviçreli eduard billy maier adındaki temasçının 1970 yılı ortalarında fotoğraflarını çekmiş olduğu ve pleiades takım yıldızından geldiği iddia edilen araca benziyordu.”

lazar, takip eden aylarda kendisiyle yapılan röportajlarda, hikayesini daha ayrıntılı bir şekilde anlatmış, 51. bölgede bulunan birbirlerinden tamamen farklı disk şeklindeki 9 araç için yakıt olarak  223 gramlık –o  zamanlarda henüz keşfedilmemiş bir element olan– element 115’in kullanıldığını açıklamıştı:

“bu element daha çok yanık turuncu renginde olup çok yumuşaktır. öyle ki tırnağınızla üstüne çentik bile atabilirsiniz. ancak çok ağırdır. elementin bir parçasını kaldırdığınızda onun kurşun olmadığını hemen söyleyebilirsiniz. şaşırtıcı derecede ağırdır.”

las vegaslı bir araştırmacı-gazeteci olan george knapp lazar’ın geçmiş iş yaşamı araştırmış ve önceden gerçekten de los alamos’ta yaşadığını ve oradaki las alamos ulusal laboratuarı’nda fizikçi olarak çalıştığını doğrulamıştır. ayrıca lazar’ın iddia ettiği dönemlerde 51. bölge/s4’de çalıştığını yasal olarak da onaylanan çalışma kayıtları, donanma istihbarat departmanı’ndan sağlanmıştır. lazar’ın fizik, elektrik mühendisliği ve itici güç sistemleri alanlarındaki sağlam ve güvenilir geçmişi nedeniyle kendisiyle pek çok görüşmede bulunulmuştur. bugüne kadar işi, üssü, çalışma arkadaşları ve yapımı oldukça zor olan uzaylı araçları hakkında çok detaylı tarifler ve bilimsel bilgiler sunmuştur.

Bob Lazar 'a göre ufo 'lar nasıl çalışıyor: lazar uçan disklerin bir anti-madde reaktörüne sahip olduğunu ve bu reaktörün yakıt olarak atom sayısı 115 olan bir elementi kullandığını ifade ediyor.lazar element 115 in dünyadaki elementler gibi tek yönlü değil, iki ayrı amaçla kullanılabilen bir element olduğunu belirtiyor ve açıklıyor; ''dünya biliminin henüz bilmediği ve özelliğini tanımlayamadığı yerçekimi enerjisi'' ni element 115 sağlıyor ki bunun adı a enerjisi, bu enerji element 115'in çekirdeğinden kaynaklanıyor ve yayılıyor, ikinci olarak da, element 115 anti-madde radyasyonunun kaynağı, bu da gereken hareket gücünü oluşturuyor.lazar'ın anlatımına göre adı geçen çekim veya uçuş amplifikatörü'nün sistemi a enerjisini bir yere odaklayarak, uzay- zamanın bükülmesini sağlıyor, uzay-zaman bükülümü ise,bir astro-fizik deyimi,basit bir anlatımla ışık hızından çok daha fazla bir süratle zamanın ve üç boyutlu uzayın dışında mekan değişimi olarak düşünülebilir. uzay-zaman bükülmesi yine bir astro-fizik tanımıyla bir kara delik' in çekim alanı kadar bir güç alanını oluşturuyor. böylece elde edilen dev enerji , ışık yılı gibi çok büyük uzaklıkların aşılmasını sağlıyor.

Lazar ekliyor; ''bir uzay-zaman bükülümü içinde yolculuk yapılırken, element 115, element 116 denen bir başka elemente dönüşerek bir anti-madde alanını da yaratıyor.anti-madde alanında oluşan zıt alan ise, element 116 sayesinde %100 enerjiye dönüşebiliyor.reaksiyonun ısısı sonucunda, ortaya çıkan elektiriksel enerji yeterli olduğu gibi, bir tür termo elektrik jenaratörü oluşturuyor. sözünü ettiğim a enerjisi, böyle sağlanırken, delta durumuna geçildiğinde a enerjisi, uzay-zaman bükülümünü sağlayınca bir tür kara delik ortaya çıkınca, ışık yılları aşılabiliyor...''

bob lazar: bu araçlar kendi çekim alanlarını yaratıyorlar.nasıl dünya herşeyi kendine doğru çekiyor ve yerde tutuyorsa, onlar bu yerçekimsel alanın bir benzerini  kendilerine göre araç çevresinde yaratıp bu gücü bir hareket kaynağı olarak kullanmaktadırlar.bu araçlar kendi yerçekimsel atmosferlerini yaratabiliyorlar.dünya tüm maddeleri aşağı çektiği için onlarda aynı ortamı yaratıp aşama aşama kendilerini iten bir oluşuma geçebiliyorlar.disk şeklindeki uzay araçları bir tür atom reaktörüne sahiptirler.bir tür termoelektrik jenaratörü olan bu reaktör elektrik enerjisi üretiminde kullanılıyor.bu reaktörü çalıştırmak için element 115 denen yüksek oktanlı bir sıvı, element 116 denen bir başka elemente dönüşerek çekirdek parçalanması ile anti nükleeer tepkime meydana getirmektedir.bu işlem sonucu  % 100 enerji dnüşümü gerçekleşerek reaktörde muazzam bir ısı oluşturulmaktadır.bu antimadde reaktörü bir tür anti nükleer enerjiyle işletilen  mini bir termoelektrik santralidir.burdan elde edilen elektrik enerjisi dalga klavuzuna ve yerçekimi amplifikatörlerine sürülmektedir....

ROSWELL OLAYI

KRONOLOJİ
4 Temmuz 1947 gecesi, ABD’de küçük bir New Mexico kasabası olan Roswell yakınlarına bir uçan daire düştü. Uçan dairenin enkazı ve uzaylı mürettebatının bedenleri olayı haber alan Ordu tarafından hemen kaldırıldı. Kaza yeri karantinaya alındı, enkazın tüm parçaları toplandı ve uçakla ABD 8. Hava Kuvvetleri Komutanlığı’na gönderilerek burada kamuoyundan saklandı.
20. yüzyılın en önemli ve yankı uyandıran UFO olayı olan Roswell olayının ve onu takip eden resmi örtbasın kronolojisi aşağıda sunulmaktadır:
2 Temmuz 1947, Çarşamba
9:50: New Mexico eyaletinin Roswell kasabasında yaşayan Dan Wilmot ve karısı, verandalarında oturuken gökyüzünde kuzeydoğuya doğru hızla uçmakta olan büyük, parlayan, oval biçimli bir cisim görürler.
4 Temmuz 1947, Cuma
11:15: Roswell’deki St. Mary Hastanesi’nde görev yapan Fransiskan rahibeleri “Roswell’in kuzeyinde kavis yaparak dönen parlak bir cisim” görürler. Cismi kasabanın güneyinde oturan William Woody ve babası da gözlemler.
Bu sıralarda Roswell’in 120 km kuzeydoğusundaki Corona bölgesinde bir fırtına kopar. Foster çiftliğinin sahibi William “Mac” Brazel ve komşuları patlamaya benzer bir ses duyarlar.
Çölde kamp yapan Jim Ragsdale ve kız arkadaşı parlak bir cismin düşerek yere çarptığını görürler.
5 Temmuz 1947, Cumartesi
Sabah erken saatlerde, Mac Brazel ve komşularının 7 yaşındaki oğlu William “Dee” Practor fırtınanın çiftliğe zarar verip vermediğini kontrol ederlerken, yaklaşık 200 metre genişliğinde ve 1.2 km uzunluğunda bir alana yayılmış olan enkazı bulurlar: “Buruşturulup gevşetildiklerinde eski şekillerini alan” folyoya benzer metalik döküntüler, ne kesilebilen ne de yanan “üzerlerinde menekşe rengi hiyeroglife benzer yazılar bulunan” çubuklar gibi esrarengiz maddeler.
Brazel, bulduğu maddelerin bir kısmını kamyonuna yükleyerek komşuları Floyd ve Loretta Proctor’a gider ve onlara bu tuhaf parçaları gösterir. Proctor’lar ona olayı yetkililere bildirmesini söylerler.
Akşamüstü Brazel enkazdan bazı parçalar toplayarak kulübesine götürür; bunlardan biri 1.2 metre boyundadır. Akşam, Corona’ya alışveriş yapmaya giden Brazel, buradaki arkadaşlarına ve komşularına olaydan bahseder. Onlar da Brazel’a yetkililere başvurmasını söylerler.
6 Temmuz 1947, Pazar
7:30: Mac Brazel Şerif George A. Wilcox’ı görmek üzere Roswell kasabasına doğru yola çıkar ve saat 11.00 sularında kasabaya gelir. Yanında enkazdan bazı parçalar getirmiştir, bunları Şerif Wilcox’a, karısına ve kızına gösterir: hepsi de bu enkazın bir uçan daireye ait olduğunu düşünmektedirler. Wilcox yardımcılarını inceleme yapmak üzere çiftliğe gönderir. Şerif yardımcıları enkaz alanını bulamazlar fakat bölgede “büyük, yuvarlak ve siyah” bir iz keşfederler; izin bulunduğu alandaki toprak erimiş ve kararmıştır.
Wilcox, Brazel’la konuşurken yerel radyo istasyonu KGFL’nin muhabiri Frank Joyce’dan bir telefon alır ve onu Brazel’la görüştürür. Joyce bu haberi duyuran ilk kişi olacaktır. Wilcox, Joyce’un önerisi üzerine Roswell Ordu Hava Kuvvetleri üssünü arar ve Hava İstihbarat görevlisi Binbaşı Jesse A. Marcel’la görüşür. Roswell Ordu Hava Üssü, o sırada dünyadaki tek atomik grup olan 509. Bomba Grubu’nun merkezidir.
13:00: Marcel Şerif’in ofisine gider, enkaz parçalarını görür ve bunları alarak üsse götürür. Roswell Hava Üssü’nden Albay Blanchard Marcel’a Karşı İstihbarat Ajanı Yüzbaşı Sheridan Cavitt’le birlikte Foster Çiftliği’ne giderek olayı araştırmalarını emreder.
Blanchard daha sonra Forth Worth Hava Üssü’ndeki 8. Hava Kuvvetleri Komutanlığı’ndan Tümgeneral Roger Ramey’i arar ve ona bulgulardan sözeder. Ramey olayı Pentagon’a haber verir.
15:00: Forth Worth Üssü Kurmay Başkanı Albay Thomas J. DuBose, Pentagon Stratejik Hava Kuvvetleri Generali Clements McMullen’dan bir telefon alır. McMullen, DuBose’a bulunan maddeleri hemen Washington yakınlarındaki Andrews Hava Üssü’ne göndermesini söyler ve bunları bizzat inceleyeceğini bildirir. DuBose’a göre, McMullen bu enkaz parçalarını Ohio’daki Wright Üssü Hava Teknik İstihbarat Departmanı’ndan Tümgeneral Benjamin Chidlaw’a göndermiştir.
Saat 16:00 sularında bir nakliye uçağı hazırlanır.
Marcel ve Cavitt Brazel’la birlikte farklı araçlarla Foster çiftliğine giderler. Brazel görevlilere kulübesinde sakladığı enkaz parçalarını gösterir. Marcel bunlar üzerinde radyoaktivite ölçümleri yapar. Marcel ve Cavitt o geceyi çiftlikte geçirirler.
17:00: Pentagon’dan gelen emirler doğrultusunda, enkazın yerini tespit etmek için bölgeye uçaklar gönderilir. Havadan yapılan araştırma sonucunda Roswell’in 65 km kuzeydoğusunda bir uçan dairenin enkazı bulunur. Enkazı incelemek ve ertesi günkü enkaz kaldırma çalışmaları için hazırlık yapmak üzere bölgeye bir arama-kurtarma ekibi gönderilir. Ekip bölgede arkeolog W. Curry Holden liderliğinde bir grup siville karşılaşır. Enkaz alanına Colomb öncesi devre ait Kızılderili çömlekleri ararken gelmişlerdir.
Bu sıralarda, Şerif Wilcox da önemli bir keşif yapar: yardımcıları tarafından tespit edilen yanık izinin yakınlarında araştırma yaparken bir enkaz ve dört uzaylı yaratık bulur. Uzaylılardan biri hala hayattadır. Wilcox’un karısı yıllar sonra torununa “yaratıkların büyük kafaları olduğunu ve gümüş rengi üniformalar giydiklerini” anlatacaktır.
7 Temmuz 1947, Pazartesi
7:00: Foster çiftliğindeki Hava Kuvvetleri görevlileri enkazla kaplı alana giderler ve enkaz parçalarını araçlarına yüklemeye başlarlar. Bu sıralarda, Albay Blanchard büyük bir faaliyet başlatır ve kasabaya giren tüm yollara barikatlar kurulmasını emreder.
13:30: Roswell Hava Üssü’ne morg hizmeti veren Ballard Cenazeevi’nde çalışan Glenn Dennis, Üs’ten bir telefon alır. Telefondaki görevli Dennis’e, dış faktörlere karşı korunmasız kalan cansız bedenlerin nasıl muhafaza edileceğini ve çocuk ölçülerinde havageçirmez tabutlarının olup olmadığını sormaktadır.
13:55: Ordu Hava Kuvvetleri Araştırma ve Geliştirme Departmanı’ndan General Curtis LeMay, Pentagon’da General Hoyt Vandenberg’le “uçan daireler” konulu bir toplantı yapar. Bu sırada, Hava Teknik İstihbarat Kuvvetleri Komutanı General Nathan F. Twining planlarını değiştirerek New Mexico’ya uçar.
15:30: Glenn Dennis, yaralı bir askeri tedavi etmesi için üsse çağırılır. Dennis askere ilk yardım yapar ve onu üssün revirine götürür. Revire giderken kapısı açık bir ambulansın yanından geçen Dennis, ambulansın içinde çeşitli metal parçacıkları olduğunu görür.
O akşam geç saatlerde Foster çiftliğindeki enkazın büyük bir kısmını araçlarına yükleyen Hava Kuvvetleri görevlileri üsse doğru yola çıkarlar. Binbaşı Marcel yolda evine uğrar ve karısı ile oğlu Jesse Marcel Jr.’a enkaz parçalarından bazılarını göstererek onlara bu parçaların bir uçan daire enkazından alındığını olduğunu söyler.
8 Temmuz 1947, Salı
6:00: Albay Blanchard ve Binbaşı Marcel gizli bir toplantı yaparlar; Marcel Albay’a enkaz parçalarını gösterir.
7:30: Albay Blanchard’ın ofisinde personel toplantısı yapılır.
9:00: Albay Blanchard, Brazel’ın bulduğu enkaz hakkındaki dedikoduları engellemek ve halkın ilgisini ölü uzaylılardan başka bir yöne çevirmek için bir basın açıklaması yapmaya karar verir ve basın görevlisi Teğmen Walter Hunt’a şu açıklamayı dikte ettirir:
“Uçan dairelerle ilgili söylentiler dün gerçeğe dönüştü." Roswell Ordu Hava Üssü, 8. Hava Kuvvetleri’ne bağlı 509. Bomba Grubu İstihbarat Departmanı, yerel çiftçilerden birinin ve Chaves kasabası şerifinin işbirliğiyle bir disk ele geçirmiştir. Bu uçan cisim geçen hafta içinde Roswell yakınlarındaki bir çiftliğe inmiştir. Telefonu olmayan çiftçi, diski şerifle irtibat kurana kadar saklamıştır. Olayı öğrenen Şerif hemen 509. Bomba İstihbarat Departmanı’ndan Binbaşı Jesse Marcel’e ulaşmış; ordu hemen harekete geçmiş ve disk çiftçinin evinden alınmıştır. Disk, Roswell Hava Üssü’nde incelenmiş ve daha sonra Binbaşı Marcel tarafından Merkez Karargahına gönderilmiştir.”
11:00: Teğmen Hunt, yerel radyo istasyonlarına, Şerif’in ofisine ve yerel gazeteler Roswell Daily Record ve Morning Dispatch’e giderek açıklamayı teslim eder. Bir akşam gazetesi olan Roswell Daily Record olayı aynı gün ilk sayfadan, “Hava Kuvvetleri Roswell Bölgesi’ndeki Çiftlikte Uçan Daire Yakaladı” başlığıyla verir.
Radyo istasyonları haberi Associated Press’e iletir; haber buradan tüm dünyaya yayılır. Bunu takip eden saatlerde, radyo istasyonları, Şerif’in ofisi ve Roswell Hava Üssü Londra’dan Tokyo’ya kadar tüm dünyadan telefon bombardımanına tutulur.
Haberi teleksle United Press’e gönderen KGFL’den Frank Joyce bir süre sonra Washington’dan bir telefon alır. Telefondaki görevli Joyce’a olayı nereden haber aldığını sormaktadır; Joyce Teğmen Haut’un ismini verir. Kısa bir süre sonra yine resmi bir görevli Morning Dispatch’i arayarak Teğmen Haut’un açıklamasının yanlış olduğunu söyler.
11:00: Glenn Dennis hemşire arkadaşından bir telefon alır. Öğle yemeği için buluşmayı kararlaştırırlar. Burada arkadaşı Dennis’e önceki gün bir otopsiye yardım ettiğini anlatır. Washington’dan gelen iki doktor 3 küçük varlığa otopsi yapmışlardır. Hemşire, varlıkların çok büyük başları, çukur gözleri ve sadece dört parmakları olduğunu söyler ve bir peçeteye bunlardan birinin kabataslak bir resmini çizer. Dennis’e gördüğü varlıkların fiziksel özelliklerini detaylıca anlatan hemşire, bunların insan değil “yabancı bedenler” olduklarını tekrarlar.
12:00: Roswell Hava Üssü’ne Washington’dan gelen bir uçak iner; içinde özel bir uzman ve bir fotoğrafçı ekibi bulunmaktadır.
UFO’nun enkazı Yüzbaşı Oliver Henderson’ın kullandığı bir uçağa yüklenerek Wright Üssü’ne gönderilir. Yükleme sırasında Henderson hala hangarda bulunan üç uzaylı bedeni görür; bedenler buzda saklanmaktadır.
15:00: General Clemence McMullen Forth Worth’ten General DuBose’u arar ve ondan 8. Hava Kuvvetleri Komutanı General Roger Ramey’yle temasa geçmesini ister. Ramey yeni bir hikaye uydurarak uçan daire hikayesini örtbas etmelidir.
Bunun üzerine General Ramey Forth Worth Üssü’nde bir basın toplantısı düzenleyerek Roswell yakınlarında düşen cismin bir uçan daire değil, meteoroloji balonu olduğunu söyler. Binbaşı Marcel’in bulduğu esrarengiz madde meteoroloji balonu parçalarıyla değiştirilir ve Marcel’e bunlarla birlikte basına poz vermesi emredilir.
KGFL Radyo İstasyonu’nda Mac Brazel’le yapılacak bir röportaj, FFC ve New Mexico Kongresi emirleriyle iptal edilir. KGFL’ye bu olayı kapatmak için 24 saatleri olduğu, yoksa bir daha radyo işine giremeyecekleri söylenir.
9 Temmuz 1947, Çarşamba
8:00: Albay Blanchard kaza yerine giderek enkaz temizleme çalışmalarını denetler.
10.00: Washington’dan gelen bir başka uçak Roswell Üssü’ne iner; Başkan Harry Truman’nı temsil eden bir gizli hizmet görevlisini getirmiştir.
12:00: UFO mürettebatının bedenleri nakliyeye hazır hale getirilir.
15:00: Enkaz yüklü üç C-54 uçağı üsten ayrılarak General Twining’in bulunduğu Kirtland Hava Üssü’ne doğru yola çıkar.
16:00: Uzaylı cesetleri biri Washington’a diğeri Forth Worth’e giden iki ayrı uçakla nakliye edilir.
19.30: Associated Press dünya çapında bir duyuru yayımlayarak, uçan daire sanılan cismin aslında bir meteoroloji balonu olduğunu duyurur. TV kanalı ABC News de Roswell’deki enkazın bir meteoroloji balonuna ait olduğunu bildirir.
11 Temmuz 1947, Cuma
Kurtarma operasyonlarında görev alan tüm askerlerin katıldığı bir brifing düzenlenir. Askerler küçük gruplar halinde görüşmeye alınırlar. Askerlere bu olayın ulusal güvenliği ilgilendiren bir konu olduğu ve çok gizli tutulması gerektiği söylenir ve kimseyle bu konu hakkında konuşmamaları emredilir.
Ve resmi sessizlik başlar…
1978-1994
Nükleer fizikçi ve sonra da UFO araştırmacısı olan Stanton Friedman’ın Binbaşı Marcel’i bularak onunla Roswell olayı hakkında röportaj yapar. Uzun yıllar süren sessizlik bozulmuştur. Bunu takip eden 16 yıl içinde 300’ü aşkın tanığın ifadelerini temel alan 5 kitap yazılır.
YENİ SORUŞTURMA
12 Ocak 1994’te, Albuquerque, New Mexico’dan Temsilciler Meclisi Üyesi Steven Schiff, seçmenlerinden gelen yoğun talep üzerine, Savunma Bakanlığı’yla temasa geçer ve onlardan 1947’de Roswell’de meydana gelen olay hakkında bilgi ister. Savunma Bakanlığı, Schiff’e bu konu hakkında ellerinde herhangi bir bilgi olmadığını bildirir ve Ulusal Arşivler’e başvurmasını söyler. Ulusal Arşivler’den de konuyla ilgili bir kayıtları bulunmadığı cevabını alan Schiff, Genel Muhasebe Ofisi (GAO) ile temas kurar ve 1947 olaylarıyla ilgili kayıtların denetlenmesini ister. GAO, 28 Temmuz 1995’te araştırmasını tamamlar ve konuyla ilgili bir rapor yayımlar. Raporda, o dönemde Roswell Ordu Hava Üssü’nden gönderilen tüm yazılı belgelerin gerekli izin alınmaksızın yok edildiği bildirilmektedir.
Schiff bu belgelerin son derece önemli olduğunu söylemektedir. Çünkü bu belgeler, Roswell’deki askeri yetkililerin, 1947’de dünya üzerindeki tek nükleer vuruş kuvveti olan Roswell üssü görevlilerinin bir meteoroloji balonuyla başka bir dünyadan gelen yabancı materyaller arasındaki farkı anlamamalarını üstlerine nasıl açıkladığı göstermektedir.
Hava Kuvvetleri’nin Cevabı
Hava Kuvvetleri UFO’lar konusunda 25 yılı aşkın bir suskunluktan sonra ilk kez Eylül 1994’te, yani Schiff araştırmalarına başladıktan 8 ay sonra, kamuoyuna bir açıklama yapmak zorunda kalmıştır. Hazırlanan raporda, Hava Kuvvetleri, 1947’deki meteoroloji balonu hikayesiyle Amerikan halkını ve dünyayı gerçekten de yanılttığını kabul etmekte ve fakat bu dfa da bir başka yalanla; 1947 yılında Roswell’in kuzeybatısında Mac Brazel tarafından bulunan enkazın aslında Mogul adlı çok gizli bir hükümet projesinde kullanılan bir balonun kalıntıları olduğunu söylemektedir.
Peki ama daha önce halkı yanılttığını kabul eden Hava Kuvvetleri’nin bu açıklaması ne kadar inandırıcıydı? Gerçek, ancak araştırmaların derinleştirilmesiyle ve tanıkların konuşmaya başlamalarıyla ortaya çıkacaktı